+ Ne işle meşgulsün ağabey?

– Reklamcıyım.

+ Ağabey bu reklamlar neden böyle? Yani insanın izleyesi gelmiyor, ne kadar kötüler.

***

+ Ne işle meşgulsünüz?

– Reklamcıyım.

+ Ne güzel meslek, ben de hep reklamcı olmak isterdim.

– Neden?

+ Yani güzel geliyor dışarıdan. Bir de şu reklamlara bakıyorum da, yani gerçekten çok kötüler. “Ben daha iyisini yapardım” diyorum.

***

Şu diyalogları hiç duymadıysam yüzlerce kere duymuşumdur. Üstelik birebir katılıyorum. Pek çoğu hiç güzel değiller ve bence de daha güzeli yapılabilir.

Şunu da hep duyuyorum: “Yabancı reklamları izliyorum, bazıları çok güzel”. Bence de öyle. Bazıları çok güzel.

Bir de bizimkilere bak? 60 yıldır hep aynı konular, hep aynı şekilde işleniyor. Yani bu kadar banal olabilir. Öyle değil mi?

Değil.

Bize izleyince güzel gelmiyor olabilir fakat o reklamın hedef kitlesi biz miyiz, bilmiyoruz. Reklamın stratejisi yazılırken hangi kriterlere göre yazıldı, bilmiyoruz. Reklamı veren firma hangi kriterlerde nasıl bir başarı elde ederse (plaza dilinde: KPI) kendi hedefleri doğrultusunda bir ilerleme kaydetmiş olur, bilmiyoruz. Reklam çekildikten sonra hedef kitleden belirli insanlara (plaza dili: fokus grup) izletildi mi, eğer izletildiyse nasıl bir geri dönüş alındı, bilmiyoruz. Bildiğimiz dört şey var:

1. O reklam şu an yayınlanıyor.

2. Reklam, kendimizi bildik bileli o şekilde yayınlanıyor.

3. Fakat biz reklamı beğenmiyoruz.

4. Yine fakat reklamları veren firmalar belki de ulusal veya uluslararası bazda liderler.

Dolayısıyla işlerini iyi biliyorlar. Ve bizim oturduğumuz yerden onlardan iyi bilme ihtimalimiz yok. Bunca senedir bu reklamlar böyle çünkü işe yarıyor. Güzel değil, fakat işe yarıyor. Demek ki reklam güzel değil fakat doğru.

İş yaşamında “güzel” ve “beğenme” gibi kavramlar hayli öznel kavramlarken “doğru” kavramı daha nesnel, objektif. Yapılan iş bazılarına göre güzel, diğerlerine göre çirkin gelebiliyor. Ne ki bunu konuşmanın bir yararı yok. Konuşulması anlamlı olan şey bunun doğru olup olmadığı. Yani işin hitap ettiği insanlar bunu beğenmişler mi? Reklam örneği üzerinden gidersek; reklamlar bilinirlik yaratmışlar mı? Satışlara olumlu etki sağlamışlar mı? Bunun üzerinde kafa yormak zannediyorum daha anlamlı.

Buyurun başka bir örnek. Mart ayında bu blogu yazmaya başladığımda oldukça popüler bir blog temasını mümkün olduğunca sadeleştirmiştim. Yazılarımı düzenli olarak yazıyor ve son yazdığım 3 yazının linkini ana sayfada paylaşıyordum. Merak edenler tıklayıp okuyorlardı. Bu bence güzel ve doğruydu. Fakat önemli olan bence güzel ve doğru olması değil, okuyanlar için bir şey ifade edip etmemesiydi. İnsanlar yeni yazıp yazmadığımı görmek için siteye geliyorlar, yazmamışsam çıkıyorlardı. Bu yüzden insanların e-posta adreslerini istersem, yazdıkça onları haberdar edebileceğimi düşündüm. Bunun için de aşağıdaki gibi bir şey tasarladım.

Bu da yine sade ve fonksiyonel olduğu için bana güzel ve doğru gelmişti. Fakat bir sorun vardı. Bu tasarım insanlarda güven oluşturmuyordu. Bana e-posta adreslerini vermeleri yeterli bir sebep vermiyordu. Demek ki bence güzel fakat hedef kitle için doğru değildi. Zira istenen sonuca ulaşamıyorduk. Mart ayından Kasım ayına kadar bu şekilde devam ettik. 9000 civarı insan gelmişti fakat 100 tanesi bile e-posta adresini vermemişti. Yine oturup n’apmalı diye düşündüm. Ve yeni bir şey tasarladım. Bunun kodunu yazmak benim altından kalkabileceğim bir şey değildi. Okuyucularımızdan birinin işi buydu. Kendisiyle anlaştık ve şu an gördüğünüz tasarıma geçtik. Sanırım bu hem daha güzel, hem de daha doğru oldu. Hem e-posta adresini bırakan insan sayısında, hem de sitenin genel istatistiklerinde dramatik bir artış oldu. İlk görsel 1 Mart – 16 Kasım arasındaki site istatistikleri. Bunu bir başlangıç noktası almak adına paylaşıyorum.

9.486 ziyaretçi ortalama olarak 1,9 sayfa gezmiş ve 2 buçuk dakika kadar sitede kalmış. Şimdi siteyi değiştirdikten sonraki verilere bakalım. 17 Kasım’da yeni versiyonu yayına aldık. 24 Kasım’a kadarlık olan süreçte hiçbir reklam vermedik ve aşağıdaki değişimler oldu.

Gördüğünüz gibi bu kadarlık zamanda gelen 458 kişi ortalama olarak 3,15 sayfa gezmiş ve ortalama olarak 4 dakikadan daha uzun sitede kalmış. Bu ciddi bir artış. En sonunda da siteyi yenilediğimiz 17 Kasım’dan bu yazıyı yazdığım 19 Aralık’a kadar olan süreye bakalım.

Yine görüldüğü gibi Mart-Kasım arası siteye 9486 kişi gelmişti. Bunların da bir kısmı reklamla siteye gelmişti. Bu sefer de reklam verdik fakat daha az reklam bütçesi ayırdık ve sadece 1 ayda 3000’e yakın insanı misafir ettik. Gelenler daha çok sayfa gezdiler ve daha uzun süre sitede kaldılar. Gelenlerin bir kısmı gördüğünü beğendi, bir kısmı beğenmedi. Bir kısmına göre bu güzel, bir kısmına göre değil. Ama rakamlar gösteriyor ki biz doğru bir iş yapmışız.

Şimdi gelelim sizin işinizle ilgili süreçlere.

  • Sizin süreçlerinizin hangisi güzel? Hangisi doğru?
  • Hangilerinin doğru yapılması yeterli?
  • Hangilerinin daha da güzel olması için daha çok çaba sarf ediyorsunuz?
  • Bu kaygılar için ne kadar çok zamanı kaybediyorsunuz?

Söylediğim gibi “güzel” çok öznel bir bakış açısı. Ne yaparsanız yapın aynı anda herkesi memnun edemeyeceksiniz. Bu yüzden bir hedef kitle belirleyip o hedef kitleye göre iş yapmak gerekiyor. Hedef kitlenizdeki insanlar da her yaptığınızı beğenmeyebilirler ve bu çok normal. Herkesin sosyo-kültürel geçmişleri, yetiştiği ortamlar, düşünce şekilleri, genleri ve beğenileri farklı. Önemli olan yaptığımız şeylerin planlarımıza ne kadar hizmet edip ne kadar etmediği.

Önemli olan işimizi yaparken duygusal kararlar verip vermediğimiz. Yaptığınız şey doğruysa bu çok iyi. Olması gereken, istenen bir durum. Üzerine güzel hale getirebiliyorsanız bu Şam’da kayısı durumu haline geliyor. Ne ki akıldan çıkartılmaması gereken bir şey var. İlk kez yaptığımız şeyler genellikle doğru veya güzel olmaz. Oyunun kurallarını ne kadar öğrenmeye çalışırsanız çalışın, her zaman bir yerde aksaklık olur. Eşyanın tabiatı gereği bu böyle bir süreç. Önemli olan bundan ne kadar ders aldığımız ve bir sonrakine ne derece hazır olduğumuzdur.

Bir şeyler ters gidince bir köşeye çekilip üzülmek kolay yol.

Her şey mükemmel olsun diye bir şeyleri ertelemek de güvenli bir yol.

Fakat bizi ilerleten, doğru yapmanın gayretinin yeterince güzel olduğunun farkına varıp, önümüzdeki engelleri dürüst bir şekilde ne kadar hızlı aşabildiğimizdir.

İşte bu yol hem çok güzel, hem de çok doğru bir yoldur.

Kaynakça ve Notlar:

1. Fotoğraflar: 1

2. İstatistikler Google Analytics verileridir.